30 Aralık 2007 Pazar

si nemo a me quaerat, scio, si quaerenti explicare velim, nescio

Yazamadım birkaç gündür,inanılmaz yoğun günler geçiyor.Hem içeride hem dışarıda...

Cumadan başlayayım..Zeyneple erken buluşup konsey aktarımı için çalışalım demiştik de,ufak bir kriz yaşandı;ama atlatıldı neyse ki,benim olduğum yerde kriz mi kalır efenim =P Böyle de yüce bir insanım işte.Yemek yedik ettik,Melekler Kahvesine gidelim dedik,Zeynep de kart çıkartmış ayda bir bedava baktırabilme hakkı varmış,fal sevenler varsa aklında bulunsun...Fala kaptırmam kendimi ama severim ne yalan söyleyeyim.O akşamın etkinliği Ezginin Günlüğü'ydü tabii.Uzun zamandır arzu ettiğim şey nihayet gerçekleşti muazzam iki ses ve canlı performansı görülmeye değer yılların eskitemediği grup.1981 den bu yana var ve eminim de olacaklar .Berkant'ı taa Şilelerden kaldırdık getirdik,ayrıca da Can...ve daha birkaç güzel insan. Eğlendik yahu,özellikle "Bana Bir Koca Lazım" daki sololarımız unutulmaz...
Ateşe baca lazım,kitaba hoca lazım
Bana bi koca lazım,o da bu gece lazım
Ardından da Erenköy'e yolculuk.Sabah konsey aktarımı için Galatasaray Üniversitesi'nde olmamız gerekiyordu.Ah sanki ben Anadolu yakasında yaşıyorum,illa otobüse binelim köprü açık olur diye akıl veriyorum bir de,netice=geç kaldık =)
Çok kötü belki biliyorum ama bazen bekletebiliyorum.Ama bir özelliğim de var ki beklemeyi de severim beklettiğim için de kendime,kimi zaman çok kızamıyorum,madem
bekleyebiliyorum bekletedebilirim,evet. ehehehe
Aktarım işi beklediğimiz gibi olmadı aslında.Sabahlayıp kafa patlatmıştık çünkü çok öncesinden bu yüzden biraz moral bozukluğu oldu gibi ama yine de yılmamalıyız dedik,bu bir ilkti ve her ilk başarılı olacak diye bir kaide de yoktu.Neticede önemli olan bu on dört örgütlenmenin bir araya gelerek bir şeyler yapabilmesiydi.Haticeye değil neticeye bakmayalım,haticeye değer verelim dedik =)

Bugün de Kadıköy'de Togist toplantısı yapalım dedik,her şey Zeynep için.Yine de insanız napalım
(bkz. mekan evine yakın olduu halde en geç kalan yine o profili) Ancak gittiğmiz yere hayran kaldım diyebilirim."Sahaf" kafe..Sanki mühim bir mekanmış gibi resmen gezdim mekanı ama gezilecek cinsten.Duvarlarda fotoğraflar,plaklar,eski dergiler nasıl bir dekorasyon,benim çok ilgimi çeker bu tür şeyler..Oda tipi balkonları var,minik sandalyeler.Gözlemlediğime göre belli bir yaş grubuna da hitap etmiyor mekan,dershaneden çıkıp gelenler de vardı,köşe masamızda kafa dinleyip sohbet etmeye gelen teyzeler de..
Oturduğumuz katın duvarları sevgili Sunay Akın'ın eliyle yazdığı şiirlerle doluydu.Hatta şiirlerin altına bir de kendisiyle ilgili fotoğraflar koymuş,çerçeveletilmiş her biri.Pek severim kendisini de şiirlerini de..Çalışan arkadaşa sordum tabi,merak bende bitmez.Dedim,yoksa burası Sunay Akın'ın katı falan mı?Yok dedi,meğersem her ayın 15-16sında falan Sunay Akın'ın şiir günleri olurmuş orada öğlen 12'den akşam 18'e kadar.Birçok yazar şair katılıyor,sohbetler oluyor dedi.Ben bunu duydum ve acaba daha bilmediğim neler oluyor şu hayatta diye hayıflandım.Kaçırdığımız günlere mi yanayım,gelecek günlere daha mı sıkı sarılmalıyım acep =)

Toplantıdan sonra gelen bir haberle NesMerŞen yapacağımızı öğrendim ve uçaraktan Taksim'e gittim.Özlemişim kerataları..Bundan sonra giysi dolabımı açtığımda,askıdakilerin halay çektiğini görürsem şaşırmayacağıma söz verdim kendime(bkz. geyikler).Bugün evden çıkarken Mersin'i anmıştım aslında.Kendisi yıpyırtık bir converse iyle meşhurdu bir zamanlar
(hey gidi günler hey)
Nitekim benimkilerde artık o yolda =) Yahu Mersin dedim şu Facebook'ta bir grup açsak da,adını converse dediğinin yırtık olanı makbul falan koysak,akşam eve gelince hemen açmış o da.

Ve artık bir yılı daha bitirdik,kim bilir neler yaşadık öyle değil mi,en mutlu "an"ımız hangisiydi,ya da en olmasını istemediğimiz "an"ı..Her şey bitiyor bir şekilde ve geçiyor,biraz daha zaman birikerek üzerine.Kimi zaman unutulmaz güzellikler katıyor,kimi zaman da en acı şekilde sınıyor bedenimizi ve ruhumuzu,acı bir deneyim bırakıveriyor hayatımızın bir köşesinde...Kısacık ömrümüz var aslında,hayatın en gerçek anıyla yüzleşene kadar.Zaman'a inanıyorum,inanmadığım ölçüde ancak...


Herkesin dilediği,umduğu ve sonucunda beklediği gibi bir yıl olması dileklerimle efenim =)

Biterken eşlik eden Yansımalar'dan Bir Eski İstanbul...

Unutmadan;
başlık:z
amanın ne olduğunu biliyorum. ta ki biri onun ne olduğunu bana soruncaya dek...

27 Aralık 2007 Perşembe

Maskeli balo ve BÜTMK konseri

Bugün öğleden sonraki dersimin iptali üzerine Zeynep ve Erdenerle Bebek'te görüşme şansımız olabildi.Yine geyik ve Tog dolu sohbetlerle örülü birkaç saat ve tabiki eşsiz saatler =) geçirdik,iyi oldu ne zamandır görüşemiyorduk (yalan) Artık Zeynep'i görmediğim bir gün var mı diye düşünürken,olmadığını görüp sevinsem mi üzülsem mi bilemedim :P Biricik insan kendisi,buradan sevgi saygı ve "öteki"leştirilmemiş bir hayat dileklerimi sunuyorum =)

Bu akşam(hoş ertesi güne geçmiş bulunsak da) sevgili Burcuyla beraber Boğaziçi Üniversitesi Türk Müziği Kulübünün muazzam konserini seyrettik.Onunla da uzun zamandır görüşemenin üzüntüsü vardı içimizde.Ben konsere tek de olsam gidecektim ama görüşmemize de ayrı bir vesile olduğundan ötürü,bol yararlı kazançlı bir aktivite oldu ikimiz açısından :) Konserde sevgili Emir'in olması ve fakülteden arkadaşım Volkanla karşılaşmamız da hoş enstantenelerdendir.Volkan'ın da bir arkadaşı korodaymış meğersem.Dünya ne kadar küçük,diye bir kez daha kanıtlandı...


Gelelim konsere...Öncelikle BÜTMK 1972 ylında kurulmuş.O zamandan beri de Klasik Türk Müziğini tanımayı ve tanıtmayı kendine amaç edinmiş efenim.Ayrıca da şimdiye kadar hem ulusal hem de uluslararası çapta birçok etkinlik yapmışlar.Bunların dışında kulübün en güzel özelliklerinden biri de Türk Müziğinde kullanılan enstrümanlar için kurs veriliyor olması.Kulüp bir de 1997 yılından beri MUSİKİŞİNAS isimli,alanında tek olan bir Klasik Türk Müziği dergisi de çıkarmaktadır.Radyo Boğaziçi de cuma akşamları 20.00-22.00 arasında Hisarbuselik adlı programında Türk Müziğinden değerli eserleri sunmaktadır.




Evet efenim,dediğim gibi böyle başarılı bir oluşumun bu akşam,keyifli bir konserine konuk olduk.Herkes her müziğe ilgi duymayabilir,belki gayet de doğaldır bu.Yaşımız gereği kimseyi bu sebeple kınama hakkım yok yine de.İzmir'de de Büyükşehir Belediyesinin Klasik Türk Müziği korosunu dinelemeye gitsek de-çoğunlukla annemle olurdu- İstanbul'da benim için bir ilk olması açısından da hoş bir anı olmuştur.Solistlere,koroya,sazendelere ve sayın Gönül Paçacı ya ayrı ayrı teşekkürler ediyorum.Bundan sonrakileri de takip edebilmeyi diliyorum kendi adıma :)


İnanılmaz keyif aldık.Bazı eserler yine de insanda farklı yerler edinirler diye düşünüyorum.Bunlardan biri de çok değerli Hilmi Yavuz'un şiiri Siyah Sonnet'in Gönül Paçacı bestesiyle sergilenmesi bambaşkaydı,hatta Emir Bey ile de bu konudaki düşüncelerimizi paylaşmış bulunduk konser sonrası,ayriyetten kendisinin seslendirdiği başarılı solosunu da kutluyorum:

"son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin"

Son eserin de herkese inanılmaz keyif verdiği inancındayız,şahsen biz Burcuyla kendimizi kalkıp oynamamak için zor tuttuk.Ayriyetten de bu eserin beni başka etkilemesinin sebebini de anlarsınız,gayet açık ve net =)

"İzmir’in içinde civanım aman vurdular beni
Al kanlar içine ye le le lel lim aman koydular beni
Yarin çevresine civanım aman sardılar beni

Öteki yoldan dolaş aman taşın üstüne
ört siyah perçemi aman kaşın üstüne
ah şundan bundan a hanım
pek istiyor a canım
çalparanı al da gel,gel oyna"


İşte tüm bunların ardından Burcuyla beraber evin yolunu tuttuk.Hatta bu gece bir değişiklik yapıp Üsküdar'dan yazıyorum ve bu beni ayrı bir mutlu etti niyeyse,arada hava değişimi de lazım azizim,blogların da canı var değil mi =) Eve geldik dur durak bilmeden,yılbaşı maskeleriyle kısa bir süre baya bir eğlendik,zaten direk aklımıza gelen de Murathan Mungan'ın eşsiz sözleri ve Yeni Türkü'nün yorumuyla:"yaktım gemilerimi/dönüş yok artık geri/tak etti canıma bu maskeli balo/bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri"




Şebekliğim sınır tanımıyor sanırım,kıta değiştirdim hala aynı ben,ah bu ben kendimi nerelerde bulsam,çekilsem sahillere hayaller mi kursam...


Mutlu bugünler diliyorum herkese =)

Sevgi-saygı-barış hepiciğimize...


Siyah Sonnet'den...

ve siyah... ayna düşer! aynayla birlikte
herşey kırılır!ne kalır geriye aynadan, söyle, ne kalır?
geriye kalan âh, sadece yalnızlıklardır...

aynalarmış gibi yapan aynalar!..
sır biziz, aynalar sırrolacaklar...

26 Aralık 2007 Çarşamba

Titresin bir mum alevinde o eski günler

Bugün olan şeylerden değil de,pek bir evvel olmuş şeylerden bahsedesim geldi.
İlkokul 3. sınıfta sevgili Bahar'ın bana yazdığı bir şiiri buldum.O sene ikimiz de okul değiştirmiştik;tek farkımız o İstanbul'dan gelmişti .Ama kısa zamanda pek kaynaşmıştık,hala daha olduğu gibi :) Uzatmadan şiirine geçmek istiyorum öhöm öhöm :

Ayın şen günü
Şenay geldi işte
Şenay'ın güzelliğine
Herkes baktı işte

Ayın şen şekilleri
Her gün bir başka şekil
Güzel gökyüzünde
Her akşam ışıldar gözümde


Okuduğumda,o zamanda bir arkadaş,bir dost kazanmak bir çocuk için ne kadar anlamlı olsa gerek.Şimdi bile okurken içimin bir hoş olduğunu hissedebiliyorumAyriyetten resmen yetenek varmış Baharişkom da ama harcanmış gördüm kendisini :) Uzun zamandır da görüşemiyoruz,özleniyor...



Resimdekiler babaannem ve dedem oluyor efenim.Babaannem daha 17 yaşının sonlarındayken dedemle tanışıyor ve aşık oluyorlar.Dedem diye demiyorum,tanıyamasam da çok kibar ve düşünceli bir insan olduğunu dinledim küçüklükten beri.Keşke tanıyabilme fırsatım olsaydı,çok isterdim.Bu fotoğraf da 01.01.1954 tarihli,cuma günü çekilmiş.Dedem arkasına dolma kalemiyle not düşmüş.Babaannem de :"Deden uyuyordu fotoğraf çekilirken,sesleri duydu hemen kalktı geldi,bakma biraz acele çekilmiş bir fotoğraf,yoksa deden daha yakışıklı " demez mi.Dedim,babaanne daha nası olabilirdi ki,Ayhan Işık bir yana dedem bir yana =)



Bugün güzel bir haber de aldım.Sevgili Elçin bir ara Radikal Genç e fotoğraf göndermiş ve onun da haberi olmadığı bir zamand ayayımlamışlar bu fotoğrafı.Sınıfımızdan başka biri bunu görüyor ve öylelikle haberi oluyor kendisinin de.Bu fotoğrafı da paylaşmak istedim..


Ve Elçin'in bu fotoğrafla ilgili bir de anlatısı var:"Bu resimde nar var masa var bitki var.Hepsi kardeş aslında hem de öz kardeş.Çünkü aynı anneden doğmuşlar.Hepsi ağaç hepsi toprak..."
Beni etkileyen bir sohbet olmuştu şahsen,onun adına da çok mutlu oldum =)

İzmir'de baya bir karıştırma yaptım.Fotoğrafları çıkardım ayırdım falan derken,kuzenlerimle çekildiğimiz çocukluk fotoğrafımızı buldum.Mustafa ve Melike kardeşler,Mustafa 16,Melike 21 yaşında şimdi.Ah Mazi dedim içimden,hemen bir Sezen çınladı kulaklarımda.O bebekleri eniştem ,Melike'nin elindeki resmen bir garip kokuyordu,alakası olmamasına rağmen bilinçaltımda hamsi gibi kokuyor damgası yemiş bebek.Öyle bir şey yok aslında,sadece tipik bir lahana bebek ve plastik kokusuydu tamamen.Benim elimdeki de öne arkaya yatırınca kahkaha atıyordu =) Kalın sağlıcakla...


Biterken eşlik eden parça tahmin edilebilir aslında..

...

ah nerede hani, ah nerede hani
bir şiir gibi narin ve sevdalıydı geçen o zaman
ah yanarım yanar, ah yüreğim sızlar
bu bir vazgeçiş mi yoksa aman

kaldırımlara sümbüli bir yağmur inerdi
ve tiz bir kadın sesinde bir devir inlerdi

25 Aralık 2007 Salı

Bugün içimde eğlenmiyor çocuklar


Başlık nereden aklıma geldi derseniz,hem bugün içindeki yaşananlar,yapılanlar hem de minibüste dönerken çat diye aklıma gelmesinden derim.Sevdiğim bir Grup Gündoğarken şarkısıdır,İstanbul Atina İstanbul albümlerinden.Azıcık mırıldanayım hatta..
...
bugün içimde bir sıkıntı var
sebebi belli özledim seni
sen üzülme uzaklardandır

Parçanın adı sıcaklardandır güya,buz gibi havada aklıma gelen şeye bak!

Dersim erken bittiği için Zeynep'e söz verdiğimden onunlaydım bugün öğlen.Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine gittik.Kendisi psikoloji okuduğu için,doğal olarak içli dışlı.Ben neden derseniz merak ve ilgi diyelim daha çok.Kronik şizofreni servisindeki hastalara geçmiş bayram ve yılbaşı öncesi bir ön kutlama şeklinde parti verilecekmiş.Biz de onların yanında olmak için süsler götürdük.Bahçeye bir müzik ekipmanı kurmuşlar,gayet de güzeldi.Mısırlar,cipsler ve eğlendik beraber.Şarkı bile söyledim onlara,oynadık kimisiyle.Hatta haftaya salı da Galatasaray Üniversitesi'ndeki arkadaşlar ufak bir konser verecekler.
Değişik bir gün oldu o açıdan.Hayatın hem gerçek yüzü hem de yaşananların belki de ne kadar hayal olduğunu gördüm.Birçok dil bilen bir genç,şair bir bayan,cocuklarına balon götürecek bir teyze...Yaşananlar çok yoğun olduğundan,ifadesi ne buraya sığar ne de belki de anlatmak çok gelmedi içimden.Bende kalsın.Üstelik de sabahtan beri bir gariplik vardı,derste beynimi okuyan bir mekanızma olsa ve sesli yayın yapsa..felaket olabilirdi.Sorgulama süreçleri"m"den nefret ediyorum,mesela sevgili Faruk Hoca iktisadi güç dengelerini anlatırken,ben insanların neden devlet ve kurumlarını düşündüklerine anlam vermeye çalışıyordum,saçma bir şekilde.Anarşik mi olsam napsam :P
Bugünleri atlatsam gerisini hallederiz gibi geliyor,bakalım hayırlısı.Zeyneple rezilliğin sınırlarını zorladık bugün.Metroda kapı duvar bir yeri merdiven sanmamız,İstiklal'de aynı bakkala 3 kez girip çıkmamız-sebep;illa milka çilek-yoğurt arıyor olmam- Kara Kedi'de de bir posta rezil olmuşluğumuz var da nedense gelmedi aklıma.
Neyse efenim çikolatalarımızı aldık,açlıktan ölmek üzereyken zor attık kendimizi kafeye.Bir güzel yedik,çayları da içtik.Çikolataları da tatlı niyetine açıp,toplantı öncesi çalışma fln yaptık,benim şebekliklerim olmasa ah hayat ne boş olurdu :P
5 buçukta denilen toplantıya kimileri 7de katıldı(bkz. Bilgi-esin) bu sebeple kovulmadan da olsa,geceninn bir vakti bitirebildik şükür =)


Unutmadan..

1-Yolda gelirken Fatih'te bir duvarın üzerinde "Olursa seninle olmazsa ecelle" yazıyordu.Vay be dedim,o taş yıkılsa da yazıyı yazan yıkılmaz.eheheh

2-Kendimden çok farklı hayatları keşfettikçe hayat çok boş geliyor,nereye kadar...

3-En sevdiğim şeylerden biridir,yenmiş çikolata kağıtlarına notlar yazmak.Zeynep'e de yaptım,pek eğlendik :)










4-Oceans'a yeniden hayran kaldım(bkz. Body Shop'ta rezillik)

5-Yumurta yeniden Yeşilçam sinemasında oynuyor,izlemeyenlere duyurulur.

6-Bugünlük aramızda bulunamayan Erdener ve Berkant'a da fieshh diyerekten sesleniyorum.

Biterken eşlik eden parça Melih Kibar şarkılarından yapılan albüm.Elbette Çidem Talu sözleri ve Deniz Seki'nin sesinden;

Her şey seninle güzel,yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin,peşinde koşmak bile

Her şey seninle güzel,bu toprak bu taş bile
İçimdeki bu korku,gözümdeki yaş bile

Her şey seninle güzel,duyduğum bu ses bile
Yalnız içtiğim su değil,aldığım nefes bile

Her şey seninle güzel,bu yağmur bu kar bile
Yüzümdeki gözyaşının izleri
Onlar bile...





24 Aralık 2007 Pazartesi

Gelirayak,ayağımın tozuynan..

13:54...

Izmir-Istanbul yolu,Topçulardan Eskihisar'a geçiyorum ve birazdan bilgisayarin sarji bitecek büyük ihtimalle.Birkaç incelemem gereken dosya vardi.Manisa ve Balikesir'de yer yer serpistirilmisçesine kar vardi,kırağı ya da,asiri sis de cabasi.Nehirlerin üstü hafiften buz tutmus.İçimden,basa basa yürüdüm,çitir çitir seslerini bilem duydum,korku içimde.
Neyse daglarla gökyüzünün birlestigi yerler muazzam bir görüntü sergiliyordu.Gökyüzünde böyle bebek mavisi derler ya o renkte,gri bir sis daglarin rengi kopkoyu mor gibi,gerçekten uydurmuyorum,öyle görünüyordu.Nasil çildirdim,fotograf makinam olaydi böyle mi olurdu.Sonra sinirden uyuyaklamisim.
Içimdekilere Sezen şarkıları eşlik ediyor,masmavi deniz ve gökyüzü,sisten eser yok şimdi.Buraya gelince,aydinlik bir manzara,martilarin esliginde ilerliyor vapur.Kimisi kavusacak kimisi ayrildi sevdiklerinden.Ama her seçis bir vazgeçiştir deriz ya,tipki onun gibi bu da,her ayrilik baska bir kavusmaya gebe aslinda.Az önce Sezen ve Müzeyyen Senar in düeti
Gülsen-i Hüsnüne'yi ufka bakarak zevk eyledi kulaklarim :) Simdi ise yine Sezen'in nostaljilerinden biri,Içime Sinmiyor:"Seni bana vermediler,seni bana vermediler,mutlu olsunlar diyorum,elbet onlar da severler"
Herkesin bir Sezen sarkisi vardir diye bosuna dememisler.Onu dinlerken tüylerim diken diken oluyor,hele bir de bazi anlar ve günlerin anlamina uygunsa dinlediginiz parçalari aman yarabbim.Garip bir yetenek,ilahi bir güç,efsunlu,bilmiyorum..Kelimeler benim ona olan düşüncelerimi anlatmakta yemin ederim yetersiz.Bazen de bu kadın gerçekten çılgın demeden de geçemiyorum,yorumu Sezen'e sözleri Sevgi Anıl'a ait bu parça mesela Yalnız Kullar(Tanrım):
...
Güveyli evler gördüm
Kurulmus yaya benzer
Güveysiz evler gördüm
Kurumus çaya benzer
...
Tanrim tek basina koyma kullarini
Yalnizliga ancak sen dayanirsin


Kendi adıma diyecek olursam da 'Son Sardunyalar' başkadır bende..

Sarj bitti =)

------------------------------------------------------------------------
Daha gelmeden yazayım demiştim,İstanbul'u özlemişim aslında.Şöyle köprüden geçerken yine dedim,yine çekiyorsun adamı,bırakmıyorsun peşini.Geldik şükür sağsalim =)

Unutmadan..
1-Yolda bir ev gördüm Gebze'den geçerken resmen duvarları aşağıdaki gibiydi.(çok yaratıcıyım)


2-Düş Bahçelerini dinlerken şu sözlerini aklımda resmediverdim."..yakala saçından,tut hayatı,çevir yüzüne.öp öp" ve mutlu oldum,saçma gelebilir kimisine bana da ilginç gelmedi değil.Sevindim sadece,hayatımın 'kel' olmadığını fark ettim,yoğun geldi bana,sizler ne çıkarırsınız bilemem.

3-Odamı özlemişim.Bir de yatağımda yeni bir mavi peluş battaniye gördüm,anneciğim almış.En sevdiğim renk de mavi,ayrı bir hoşuma gitti.Böyle bir şey..


4-Az önce bir arkadaşımla ödevler hakkında konuştuk tekrar.Hali hazırda beş adet,kimisi yarım duran ödevlerim var.Haydi hayırlısı bakalım...

Sevgi-saygı dileklerimle..

23 Aralık 2007 Pazar

Gracias Izmir,Adios Izmir..

Bir İzmir serüveninin daha sonuna yaklaşıyoruz.Yarın sabah 7de Nilüfer Turizmin sıcacık,şehirlerarası otobüsüyle elveda İzmir.Günlerimiz güzel geçti..Çok özlemiş olduğumu her defasında kim bilir kaç kez dile getirmişimdir.

Ayaküstü görüşebildiğim insan Toygar oldu.Ceza olarak Eskişehir'e de gitmesem mi acaba.Bu konuda bir ton çemkirme yaratabilirm belki ama,susuyorum kendisiyle özel bir konuşma yapacağım (nihahaa..)Onun dışında kimlerle görüştüm karşılaştım,zaten gezmeyi de çok severim bilirler.Hatta dün sevgili Erinç'in mesajında aynen şunlar yazılıydı:"...bitti mi gezmen tozman?ayakların yara da olmuştur gezinmekten senin" vallahi aynen böyleydi.Artık nam saldım bu konuda.Napalım bir kez gelmişiz dünyaya gezmeyelim de bekleyelim mi oturup (ehehe) Neyse ne diyordum,karşılaşma rekoru İzmir'de de kırılmış bulunmakta.İlki pazartesi akşamı Konak meydanda Kemal ile başladı,o zaten ayrı bir şoktu,sonuncusu da Kıbrıs Şehitleri'nin meşhur buluşma noktası Sevinc'in önünde Kudret ve Candaş ile.
Ayrı bir yetenek,çekim gücü mü neyse artık buna inanmaya başladım resmen :)
Kimler kimlerle görüştük peki sevgili Ezgi,Gökçe,Deniz,Nilay+müzik grubu,Gökçen,Övgü(olmasa şaşardım :) Yiğit,Melisa,Yağız,Pınar,Berk,Buse,Dünya,Sadık,Berhan,Mithat,Sinan,Mert,Mert(bu başka)..ve nice karşılaşmlar cabası.İzmir küçük diyorum inanmıyorlar,İstanbul bile küçük,hatta dünya daha da küçük :)
-Yiğit ve Melisa ilkokuldan beri canım ciğerim kardeşlerim diyebileceğim saygıdeğer insanlar.Melisnoş'un erkek arkadaşı Mert ile de tanışma şerefine eriştik.(şaka maka pek bir "mert" ismi geçiyor bu yazıda)
-Ezgi,Nilay,Gökçe,Deniz,Gökçen,Övgü,Berhan,Mithat,Sinan,Mert ve diğer Mert (İKL) lisedendir.Olay bu kadar kısa değil aslında,yazsam baya uzayacak :)
-Yağız öncelikle Gökçe sayesinde İKL girişinde tanıştığım,sonrasında ilginç bir şekilde Yiğitle de arkadaş çıkan bir insandır.
-Pınar ve Buse de Elit Dershanesi sayesinde tanıdğım şahane insanlar.Bu tanışma ve dost oluşumuzla birlikte iyi ki Öss varmış dediğimiz anlar da olmadı değil =) sağ olsun elit.
-Sadık ve Dünya ise az önce bahsettiğim sevgili insanlarca tanıştığım yine bir o kadar şahane ve sıcak insanlardır.(Dünya'nın kesinlikle muazzam bir mimar olacağına olan inancımla hayata daha bir sıkı bağlandım diyebilirim :) özel bir yetenek bu bir.İkincisi ise Sadık'ın kahvaltıya giderken bizlere takdim ettiği kırmızı karanfiller,böyle ince insanlar da kaldı mı acaba..)
-Berk de yine İKL'den ve İstanbul'da birlikte olmamızla bilinen,bol bol sevindirik olan :) ve beni güldürebilen sevgili dostum.
-Görüşemediğim için içime dert olan insanlar Alp ve bebeklik arkadaşım sayın Mara(Nur)
Ne diyelim nasip kısmet değilmiş :)

Aileyi de unutmadım elbette.İyi ki varlar.Güzel insanlarla geçen,güzel günler.Söylemekten nefret ediyorum ama Mirkelam'ın da bir şarkısında dile getirdiği gibi:"Her güzel şey gibi,işte bu da bitti..."
İstanbul'da bolca sorumluluk,plan ve toplantı beni beklemekte,bunların yanında güzel olarak annemler ve arkadaşlarım,dostlarım da beni beklemekte.Hayatın neresinden bakarsak öyle görüyoruz.Bardağa dolu tarafından bakmaya çalışırım genelde.Ancak zayıfız,insanız çünkü,hep derim zayıflıklarımız ve eksikliklerimizle "insan" olabiliyoruz,ötesinde farklı bir varlık olurduk yoksa :) Bir ara insan gibi insan oluşturma tezim vardı lise dönemlerinde,derin mevzulardır ilgilenenlerle ayriyetten bir görüşebiliriz :)
Neyse ki seviyorum kendimi yine,iyi ki insanım efenim.

Unutmadan...

1)Geçen gece yine kendime henüz izlememiş olduğum için kızdığım filmlerden birini izledim:Amores Perros-Paramparça Aşklar ve Köpekler.Her hikaye ayrı ayrı çıktılar yarattı beynimde,tutku,aşk,kavuşamamazlık fln fln..Ancak Octavio ve Susana ayrı bir yer etti.Mutlaka izleyin derim..
2)Bu sabah Mtv de denk geldiğim üzere,Zeynep Casalini Müslüm Gürses'in Nilüfer'ini seslendirmiş,klip çekmiş falan.Ancak pek bir rock olmuş,alışamadım henüz,ki pek severim kendisini.Yine de bu parçayı Emir Bey'den ayrıca bir dinlemenizi tavsiye ederim,aşağıdaki linkten erişebilirsiniz.

"http://www.yousendit.com/transfer.php?action=download&ufid=F7105B6467644D08"

3)Gönlümde unutmadığım ancak adını yazmayı unuttuklarım varsa şayet şimdiden aflarına sığınıyorum.Adı geçen geçmeyen herkese de teşekkürlerimi sunuyorum :)
4)Savaş Dinçel'i kaybettik.Allah rahmet eylesin.Duyduğum anda yıkıldım,çok sever saygı duyardım.
5)Başlığı İspanyolca yazma sebebim de bu dile olan hayranlığımdan kaynaklnmakta,henüz öğrenemedim ama o ayrı :( bakalım zamanını bekliyorum.Başka bir sebebi yok.
6)Fotoğraf da koymak isterdim ancak henüz elime geçemedi,en kısa zamanda halledeceğim.Farkındayım uzunca ve renksiz bir yazı oldu :)

...sürç-i lisan ettiysek affola...


Sevgi-saygı dileklerime...

21 Aralık 2007 Cuma

Carpe Diem!

Şu an sevgili kadim dostum Nilay'dayım;fakat biraz sonra ayrılacağım.Giderayak eşlik eden Ezginin Günlüğü'nden pek sevdiğim parça "Teninle Konuşmak".Sonlarını işitir gibiyim kapıdan çıkarken :)

senin tenin sıcak
benim içimde bir kedi
yumdu gözlerini: ''işte aşk '' dedi..

18 Aralık 2007 Salı

İzmir'den...




Evet nihayet doğup büyüdüğüm ve 4 aydır beklemediğim kadar da özlemini duyumsadığım şehrim..İzmir'deyim..Özlediğim güzel insanlarla vakit geçirip,soğuğu da olsa,bir nebze havasını bol bol içime doldurup ayrılacağım buradan.İnternetle çok fazla iç içe olamadığımdan şu kısacık zamanda ancak şunu yazabiliyorum,bir de bahsettiğim Taşoda konserinden elime geçen muazzam bir fotoğrafı takdim edebiliyorum,bayram hediyesi gibi geldi valla =)


Herkese hayırlı mutlu mesut bayramlar olsun efenim..


Sevgi-saygı ve barış mutluluk dileklerimle =)

15 Aralık 2007 Cumartesi

İzmir öncesi vaziyetler:Taşoda Konseri*

Evet birkaç gündür yazamıyorum ya da yazmıyor muydum ne yoksa!Zaman nasıl geçiyor anl"A"yamıyorum,yetişmek...yetişmek ne güç!
Ama güzel şeyler oldu bu günler içerisinde.Bugünden başlayayım,sabahtan okul vs derken,akşamüstü okul çıkışı sevgili Elçin'in de çabalarıyla nihayet bir okul çıkışı sohbet muhabbet ortamı ayarlayabildik.Sevgili Yakup da bize eşlik etti..Yemek yerken sevgili Mer(
mersin) de birazcık da olsa eşlik etti bize.Özlemişim ziyadesiyle-bu lafı seviyorum,tabii merso'yu da-
Elçin aslında Rizeli ancak İstanbul'da yaşıyor,bayram için memlekete gidenlerin duygularını fazlasıyla merak ediyor bu aralar.Yakup da Giresunlu ve bayramda memeleketine gitmek yerine,ev arkadaşının yokluğundan faydalanıp-eheheh-Çaykur çayını yudumlayıp,bir sürü film izlemeyi planlıyor.Arkadaşlarımızın bildiğimiz anlık durumları şimdilik bu kadar.Ancak karşımda iki Karadenizli olması suretiyle biraz dışlanmış gibi olsam da-ehehe- mükemmel vakit geçirdik.Elçin'in Akdeniz tutkusu arada Yakup'un Karadeniz'de gece denize girmesine baskın çıksa da,Ege'nin sıcak insanları ve incisi İzmirle yarışamadı,dermişim :P Renkli paylaşımlar oldu resmen,kültürler kaynaşmasının birebir somut örneği yaşandı diyebiliriz.Bunların yanında hepimizin bir yandan da,artık Marmaralı olduğu gerçeği gözden kaçmayarak,ülkemizin diğer bölgelerinin de gezilmesinin lazım olduğu kanaatinde birleştik,sağ+var olunuz efenim :)



Dün ise yine bir okul sabahıyla başlanılan günün,öğleye doğru Esin ve Zeyneple sürmesinden bahsedebiliriz.Onlarla Kahve Dünyası keyfi yapmak ayrı bir şeymiş(tekrar talep ediyoruz)
Esin'in geç kalması,Zeyneple adli psikolojiden girip,kriminoloji çerçevesinden ölüm cezasına çıkmamıza sebebiyet vermiştir.Esin'in gelmesiyle de ortam renklenmiş ve dışımızdakilerin kulakları sanırım fena halde yanmıştır(kötüyüz) Neden bu kadar resmi yazdıysam pehh..
Bugünün akşamında ise Boğaziçi Üniversitesi'nin Taşoda Konserleri vardı.Yine biz birlikteydik,ben,İrem,Buğra,Erinç,Betül..Erinç vasıtasıyla tanıştığım sevgili sevimli insan Emir de çalacaktı.Biraz gecikmeyle de olsa gayet de yetiştim.Gerçekten muazzam bir konser verdiler.
Emir Bey(solist,gitarist),Nağme(klasik kemençe),Çiler(yardımcı solist),Emir(bendir,bateri) olmak suretiyle dört kişilik,şahane bir grubu izledik o akşam.Emir Bey ve Çiler'in sesi huzur verdi kulaklarımıza.Emir'in başta yaptığı bateri solosu da unutulmayacak.Nağme ise klasik kemençeyle hayranlık uyandırdı.Parçaların her biri tek tek özenle seçilmiş,fakat zamanın kısıtlı olması nedeniyle tadı damaklarda bırakılmıştır.Temennim daha uzun konserleri görebilmektir efenim.Ancak en çok ilgimi çeken de klasik kemençe ve bendirin yaşıtım insanlarca seçilmesi ve ne kadar güzel icra edildiğiydi.Hele ki bir Anathema parçasının (Parisienne Moonlight) böyle bir kombinasyonla seslendirilmesi hafızama kazınan hoş bir sahne oldu.Ayrıca bir diğer tespit ise;Müslüm Gürses'in Nilüfer'i Emir Bey'den dinlenmelidir!Umarım çalışmalar genişler ve daha birçok sahnelerden seslenirler.Özgün bir grup olacakları inancındayım,söylemiştin dersiniz ileride =)

Ondan önceki gün ise TOG'un (bir sonraki blogun konusu olacaktır :) ) çalışmaları vardı.Verilecek eğitimin geç duyurulması(ki sebebi benim),gönüllü gelmeyecek korkusu yarattı hepimizde.Ancak eğitime gelen arkadaşlar şaka maka 40 kişiydi.Buradan her gelene ayrı ayrı saygı-sevgi diyorum 'koordi' olarak =)
Kim demiş Beyazıt'ta hiyerarşi yok diye :p

İzmir öncesi birkaç günlük vaziyet böyle.Nihayet memleketime gidiyorum koca bir 4 aydan sonra.Herkesini,her şeyini inanılmaz özlemiş bulunmaktayım.Havasını suyunu taşını toprağını,İzmir'in soğuğu bile bir başka sıcaktır demiştim bir arkadaşıma,hakikaten de öyle..

Bu sefer bitimde eşlik eden Emir Bey'den Nilüfer..

Zamanın eli değdi bize
Çoktan değişti her şey
Aynı değiliz ikimiz de
Zaaflarına bir gece
Hatalarına bir nilüfer
Sevgisizliğine bir kalp verdim
Artık geri ver
Geri veremezsin aldıklarını
Artık geri ver
Geri verilmez hiçbir yanılgı
Yokluğuma emanet et
Sende benden kalanları
Her şeyi al
Bana beni geri ver
Bir şansım olsun
Başka yer,başka zaman
Sensiz ömrüm olsun..

10 Aralık 2007 Pazartesi

yaşam kadar yakın yaşamak kadar uzak...


Bugünüm tamamiyle plansız tamamiyle beklemediğim bir haberle gelişen bir gün oluverdi.Bazen gerçekten de bazı şeyler için gereksiz üzülüp gereksiz zaman kaybettiğimizi hepimiz düşünürüz.Zamanın acımasızlığını ve bizim nankörlüğümüzü hatırlar,bir daha böyle olmayacak diye,kendimizin de inanmadığı sözlerle gezer,bir sürü laf dağıtırız çevremize.Hak etmediklerimize,hak etmeyenlere ağlamak gibi zayıfızdır ve de bencilizdir hak edenlere,elimizdekilere karşı.Anlayışsızız belki de en çok ihtiyacı olana ve ihtiyacımız olduğunda da yanımızda olmayanlara hala daha bağlıyızdır ister istemez..Daha fazla konuşmak istemiyorum bugün.Böyle zamanlarda çağırmadan yanımda olan bir şarkı,her şeyi gayet güzel dile getiriyor...

Neden anlamaz insan yanındayken kıymetini
Neden söylemez insan sevdiğine sevdiğini

Yarın çok geç olunca pişman olmak boşuna
Gururun neye yarar ki yalnız kalmaktan başka

Yarın çok geç olunca isyan etmek boşuna
Hiddetin neye yarar ki yalnz kalmaktan başka

Neden yar neden
Bilinmez acı çekmeden
Neden can neden
Görülmez günü gelmeden

Neden cimridir insan anlatırken minnetini
Neden sabırsız insan gösterirken öfkesini
...
Neden sevinir insan zafer kazandığında
Kazanmak neye yarar ki kaybeden olduğunda

Yarın çok geç olunca pişman olmak boşuna
Savaşlar neye yarar ki vakit kaybından başka..

9 Aralık 2007 Pazar

ben hep tersine..


Bugün mükemmel bir Emir Kusturica filmi olan Arizona Dream i ziledim.Daha önce izlemediğim için kendime kızdığım filmlerden.Gerçekten yine bir bilinçaltı ve inanılmaz fantastik öğeler içeren apolitik bir film..Bir arkadaşımın(Serdar)dediğine göre de,Emir Kusturica nın vazgeçemediği hayvan öğesi her filminde mevcutmuş,burada da:balık ve kaplumbağa =) filmden zihnimde yer eden birçok sahne,söz buraya sığdıramayacakmışım gibi geliyor,ama ilk akıma gelenler..
-Eğer birinin ruhuna bakmak istiyosan önce rüyalarına bakmalısın…
-Balıkların düşünmeye ihtiyaçları yoktur,çünkü onlar her şeyi bilirler..
Goran Bregoviç in de eşsiz müzikleriyle bütünleşince şahane bir yapıt oluvermiş.Gerçi şu an yine Serdar dan duyduğum kadarıyla araları bozukmuş Goran Bregoviç ve Emir Kusturica'nın.
İzlemeyen kalmamalı,içimi gıdıklayan ve çok da duygulu anlar yaşadğım bir filmdi..

Şu üç gündür nasıl bir koşturmacadır gidiyor.Cumartesi günü Tog Ofiste toplantıdaydık cümleten,önceki gece sabahladığımız için baya bir yoğun geçti diyebilirim.Ezginin Günlüğüne götüremedik kimseyi,vay be ne gönüllüymüşüz dedik tekrar,eğlenceye sınır da koyarızzz!
Ama seviyorum bizi=)Ofis dönüşü otobüsteki halimizi düşündükçe gülesim geliyor.Bir söylediğimi bir daha hatırlayamayıp,başkasının dediklerini de aklım almıyordu. =)
Ardından karşıya geçiş,Taksim de maç için yer arama derken gün bitiverdi.Süper de bitti(?!) bu konuda pek konuşmak istemesem de genel anlamda kötü bir maç değildi diyebilirim.Gece sevgili sevdiğim kuzenim Melike bize teşrif etti uzun bir aradan sonra.Biraz espiritüelliği mi artmış ne,uyutmadı sabah da devam etti böyle,neyse ki akşam ayrıldık :P Kuzenim diye değil ama eğlenceli bir şahsuzattır kendisi Allah için.

Yatmaya doğru yaklaşırken,canım yoğurt istedi ve kendime en sevdiğim baharatlı yoğurdumdan yaptım koca bir kase.Bilirler ağız tadım herkesle pek uyumlu değildir malesef,portakalı da tuzlayarak yerim vs..ancak kırmızı pul biber,nane,kekik ve kimyondan oluşan bir kombinasyonla yoğurdu birleştirmek süper bir lezzet..tavsiye edilir ancak hassas bir mideniz varsa mesuliyet kabul eidlmez =) onu da yedikten sonra artık uyusam iyi olacaka gibi geliyor,hala uykumu tam alamadım...

Biterken bu sefer Besame Mucho,önceden tango olarak dinleyip sevdiğim,şimdiyse tekrardan Luis Miguel'den hatırladığım ve de Arizona Dream de geçen muazzam şarkı:

besame, besame mucho (öp beni, çok öp)
como si fuera esta noche la ultima vez (sanki bu gece son sefermis gibi)
besame, besame mucho (öp beni, çok öp)
que tengo miedo perderte, perderte despues (seni kaybetmekten, sonra seni kaybetmekten öyle korkuyorum ki)

quiero mirarme en tus ojos (kendimi senin gözlerinde görmek istiyorum)
tenerte muy cerca, verte junto a mi (senin yakinimda tutmayi, yanimda görmeyi)
piensa que tal vez mañana
yo ya estare lejos,
muy lejos de aqui.
(belki yarin uzaklarda olacagimi, buralardan çok uzakta olacagimi düsününce)

4 Aralık 2007 Salı

f ı r t ı n a . . .

Bak işte yaklaşıyor fırtına
Bak yine yükseliyor dalgalar
Yıllardan sonra yollardan sonra
Şarkılar söylüyor çocuklar

Yıllardan sonra yollardan sonra
Yeniden yanyana onlar

Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar

Yeni Türkü


İÜ'nün eskitemediği kadro : NesMerŞen


Evet..nihayet özlemle beklediğimiz buluşma bugün gerçekleşti,sevgili nes ve mer ile geçmişimizi yad etmek üzere toplaşabildik şükür.Şimdi Nes dediğimiz şahsuzat Neslişah,Mer ise Mersin.Anlatmaya kalksam,yok yok hiç kalkışmayayım en iyisi(yalan,aslında anlatacak hiçbir şey yok) Okulun daha ilk gününde(hazırlığın ilk günü oluyor tabii,geçen yıl) birdenbire,nasıl olduğunu anlamadan tamamiyle spontane bir şekilde 40 yıllıkmışızcasına başladı her şey..

Hey gidi günler su gibi akıp geçtiler..Fütursuzca yola çıkan 3 genç başlarına geleceklerden habersizdi,gibi felaket senaryolarımız da yok değil aslında :) Geçen yılın başında çıkmıştık yola işte,bir sinema filmiyle başlamıştı her şey:ARAF..aslında pek de şart değildi bu film ama oldu bir kere.Birbirimizi tanımaya çalışıyorduk.Acaba hangimiz keser-biçerdi daha ziyade biçer-döverdi,hangimiz kleptoman,hangimiz manyak,zeki,deli,aptal vs vs..Bunların hiçbirini bilemezdik.Ardından "Naregatsi"ye gidip,resmen şebekliklerimizi döktük ortaya.Yahu insanda azıcık çekinme olur,daha yeni tanışıyorsun,edepsizliğimiz en başından belliymiş zaten :D O zamandan beri nerede karşılaşsak kucaklaşıp,zıplıyoruz,görülürsek şaşırmasın kimse,birbirimizi her yerde herkese rezil ediyiiiiz :)


Sanırım en son 3lü olarak Beyazıt Meydanı'nında karşılaşmak suretiyle,insanların garip bakışlarına maruz kalmıştık.Vizelerin verdiği bıkkınlık ve yorgunluğun bir anda silindiği bir an..Şu an düşlemesi bile güzel :)
Mersoyla cuma günü İstiklal karşılaşmamız da efsanedir,vizeler bitmiş,insan dağıtmaya gidiyor tabii..Ben de Elçincimle yemek yemişim,eee üzerine bir Merso iyi gider tabii,ayaküstü iki lafın belini mi kırmadık,dedikodu mu yapmadık,neler neler!Elçin de şaşırdı baktı zaten duruma,etraftakileri gözümüz görmüyor biraradayken,iyi mi kötü mü orasını bilemeyeceğim ama bize göre gayet iyi,deşarj olma konusunda bir numarayız "bebitoooom" (eheheheh).

Gerçi bugün de sadece Mersin konuştu,saygısız..Neyse ki onu seviyoruz.Tabii ki buluşmanın başlangıç noktası boğaz manzaralı yemekhanemizdi,o paraya o ziyafet ve manzara ne yapsak bulunmaz.Sular Merso tarafından dolduruldu.Nesli her zamanki gibi geç kaldı tabii ki,bir de o kadar yol tepip yemekhane içinden onu almaya gittim,hanfendü bir de bu kalabalığı çekemem diye yemek de yemem dedi "giriziiikalııı".O zaman seni bir mangal paklar diyerek ayrıldık okuldan.Ardından da geçen senemizin manasızca geçtiği(haftanın en az 3 günü :p ) Uçan ev'e gidip yayılalım dedik.Çaylar,ıslak kekler,sohbet,muhabbet,yeni türkü,iki yabancı ve Uçan Ev'in tasvip etmediğim manasız müzik seçimleri(her tarza hitap etmeye çalışmak her zaman iyi olmuyor malesef)..Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.Mersin'e cömertliğinden ötürü saygı sevgi yolluyoruz.Ayrılırken de,mümkünse bu kadar dolmuş ve birikmiş olmadan,uygun bir gökyüzü bulup parlasak daha hayırlı olacak diye bir karara vardık;yalan olacağını yazarken bile bilebiliyorum :))) Olsun çok yaşayalım,biz de görelim..
(Can Dündar'dan çaldım ihihih)

Mersin'den iddialı laf:"Heralde en çok ben konuşiciiim,parayı da ben veriyorum zaten"
Nesli her zaman iddialı.

Üç kişi olsa da bu kadro,bizim de bir şarkımız var:"ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız"(ehehe)

Dip.Not:Nesli,otobüste saçını nasıl attı kızcağız,aklıma geliyor da hala gülüyorum..

3 Aralık 2007 Pazartesi

Biz mi "yumurta"yı anlayamadık,"yumurta" mı bizi anlayamadı?


Bugün bahsettiğim üzere nihayet merakla görmek istediğim Yumurta filmine gittim.Basında birçok eleştiriye maruz kalan film,nasıl oluyor da halkımız ve eleştirmenlerimiz tarafından beğenilmezken yurtdışında ve diğer festivallerde ödüllere doyamıyor?Üstelik Altın Portakal'dan da 6 ödülle,en iyi film seçilerek ayrıldı.

Yumurta Semih Kaplanoğlu'nun tamamiyle kişisel bir film diye tabir ettiği bir üçlemenin son filmi,işin türkçesi film tersten gidiyor.Yumurta,Süt ve Bal şeklinde.Yusuf karakterinin çocukluktan,olgunluğa ve orta yaşa geçiş sürecini anlatıyor filmler.Açıkçası film biraz sanat kaygısının ön planda olmasıyla halktan uzaklaşıyor gibi.Belki de teknik anlamda mükemmeldir,bu konuda fazla bilgim de yoktur zaten.Duygular çok fazla hissettirilmiyor,görselde donukluk hakim,bu sebeple de biraz derin karakterler mevcut bana göre.

Mesela Yusuf gayet de görünenden farklı bir görüntü çiziyor.İçindeki fırtınalar,doğup-büyüdüğü yere olan nefreti,orayı terk edişi,başarısız bir şair oluşu ve bilinçaltına ittikleri vs gibi..Ayla desek daha gizemli,aslında bende inanılmaz bir merak duygusu uyandırdı film,serinin diğer filmlerini bekliyorum bunun için.Her ne kadar olumsuz eleştirilere maruz kalsa da,filmde inanılmaz bir bilinçaltı sergileniyor.Neticede ben bir eleştirmen değilim sadece bir izleyici olarak dile getirebiliyorum fikirlerimi,doğrudur yanlıştır yoruma açık ne de olsa (haddimi aşmak istemem eheheh)..


Yumurta,kokulu bir besin neticede,hatta çoğumuz tarafından da pek sevilmeyen besinlerden maalesef ki (hiç dayanamaaam) Acaba olay bunun üzerinde gelişiyor olabilir mi diye düşünmeden de edemedim.Çocukluğunda bazı şeylerin itilmişliği,uzaklaşma isteği,kaçma duygusu filmde yadsınamaz bir şekilde görülebiliyor bana göre.Bunların bir simgesi olabilir.Yumurta'da Yusuf un annesi vefat ediyor,nefret ettiği yere geri geliyor,eski aşkını görüyor vs..Süt de keza kokusundan ötürü gayet de bilinçaltına bazı şeyleri yer ettirebilecek bir şey.Tabii daha o bölümlerde neler olacağını görmedik.Bal desek; çocukluk dönemi gibi bir şey,sorunların farkında olmadan,fütursuzca yaşamak,ancak sorun cereyan ettiğinde de aslında en çok yara alan ve etkilenilen bir dönemde olmak gibi geliyor bana.Kokular ve tatlar insanı çok fazla etkileyen algılar gibi...Yani Yusuf karakterine göre su yüzünde olanlar aslında;sadece buzdağının görülebilen kısmı,altındaki büyük kütlede neler yattığını bazı noktalarda gayet iyi kestirebiliyorsunuz.Misal;adak adamaya inanmadığını söylese de;bazı şeyleri halletmeden içinin rahat etmemesi.Filmin bir sahnesinde gülen birçok insan oldu,köpekle ağladığı yer.Bense tam tersine Yusuf'u en çok orada gördüm.En çaresiz,yalnız,karmaşık,kazanamamış ve korkak olduğunu.Sahnenin bende uyandırdıkları böyleydi ve hiç de komik gelmemişti.Elbette ki bir sanattan bahsediyoruz,verdiklerinden çok bizim ne aldığımızın önemi daha fazla bana göre.

Genel anlamda içinde birçok derinlik barındırsa da bana göre,izleyiciye pek fazla bir duygu hissettirilemiyordu.Filmin,her şeye rağmen sanat için sanat yapma inancına dayandığını düşünebiliriz,en azından şimdilik,diğer bölümleri izlediğimizde belki de tam rayına oturacaktır bazı şeyler.Ancak oyuncuların başarısı kaçınılmazdı,Nejat İşler,Saadet Işıl Aksoy..özellikle de doğal-yerel oyuncular.Tireli teyzemler hatrımda fazlasıyla yer etti.hele ki birinin;"sigara bırakılıı mı hiç" deyişi =) ve küçük çocuk da gerçekten hafızama kazınmış durumda.


Yine yeni yeniden...

Durdum durdum uzun zaman sonra yeniden blog'a dönmeye karar verdim.Sebebini bilmiyorum ve de boşveriyorum.az önce bir arkadaşıma (Derman)bunun haberini verirken şöyle bir yorum getirdi kendisi :"enerji birikintisi",evet bu bir sebep olabilir,mantıklı geldi :)

Derman'ı özlüyorum,minik dostum:) Hazırlıktan sonra fakülteler farklı olunca ayrıldık,tabii sadece fiziksel bir ayrılık bu.Bu tanımlamamı da pek severim "fiziksel ayrılık".Birinin yanında olduğunu görmesen de bilirsin,ilginç bir hissiyat aslında.Kendisinin bana bir sürprizi varmış.Beni iyi tanıyanlar bilir,pek severim sürprüzleri.Yapmayı da yapılmasını da.Bekliyorum merakla sayın Akşit :)

Vizeler sonrasında bir yorgunluk hali var elbette ki.Haftasonu da koordinasyon toplantımız vardı,gerçi ondan pek yorulmadık diyebilirim.Bugün de evde pinekleyip,ödev araştırma çabası içerisinde olmak sıkıcı.Bünyem artık bu durgunluklara alışık değil malesef :) Ki sevgili Övgü arkadaşım"ehehehe" bilir ki benim bazı felsefelerim vardır.Bunlardan biri de "yorgun değil,yoğunum".İşte tam bu moddayım bu aralar.Sanırım akşamüstü uzun zamandır merakla sabrettiğim filmi izlemeye gidebilirim=Yumurta :)
Güya 2 hafta boyunca ortalarda,vizeler bitsin kendimi filme vereceğim,diye gezinip durdum.Al sana fırsat sevgili ayaklarım,gözlerim ve beynim..

Pazartesilerin en sevmediğim yanı haftasonundan sonra olması,en sevdiğim yanı da haftasonuna giden yolun başlangıcı olması :) Bu bir çelişki mi ki :s

Yine en beğendiğim parçalardan biri eşlik ediyor bitimde:

Fasulyeden sevildim hep/oynadım fasülyeden/zararım künyeden mi yoksa/Külliyen mi bünyeden...

10 Temmuz 2007 Salı

ho rtla ya n bil inç al tın ın se rüv enle ri "2"


Şu anın şahaneliği tarif edilemez.odamdayım,ışık kapalı ve pencereden tatlı bir yaz esintisi süzülüyor.günün aşırı sıcaklığını bir anda siliveriyorum zihnim ve bedenimden.minik bir ürperti oluşsa da bunu seviyorum.eş zamanda arka fondan zuhal olcay...ne kadar acı ve gizli eski bir aşkı anlatır güller ve dudaklar..bu şarkının klibi de enteresandır,söylemiyorum,mutlaka hatırlanmıştır=)

Çocukluk,benim çocukluğum kimine göre aşırı basit belki ama ben memnundum halimden.ne diyorduk aaa telefon sapıklıkları.o zamanlar ne cep telefonu ne de bilgisayarlar o kadar yaygın tabii.show tv de saçmasapan reklamlar olurdu 180 masal hattı,yok şu numarayı çevirin bilmeceyi bilin sürpriz hediyeleri kazanın.hediye diye verdikleri falan da uyduruktan şeyler.ama telefon paralarının haddi hesabını düşünen olmaz.şükür ki böyle saçmalıklara yeltenmedim,daha çok gerçek hayatta reklam yaratma arzusundaydım.kötüyüm biliyorum,ama sallamasyon telefonları arayıp dalga geçmek komik oluyordu,yapanlar olduysa ne kadar zevkli olduğunu bilirler.çok kötü şakalar da olmadı değil.kafanın şeytanlıkta olduğu dönemlerden birinde yine ailenin en büyüğü,Fatoş halayı arayıp,rahmetli eşi Ali Bey'in mezarının aşırı yağmurdan çöktüğünü söyledik.laflar tam techizat ama cenaze işlerinden arıyoruz,ben bilmem kim bey-konuşan ertan abim-.kıyamam hala çok korkmuş direk oğlunu aramış.ne yapacaklarını bilememişler,neyse ki çok zaman geçmeden yine bir vicdan yapıp,itiraf etmiştik.yan komşulara bizzat söyledğim tüp ve pizzaları saymıyorum bile.neyse ki bu tür şeyleri çocuklukta yapmış olmak iyi oldu,ancak çok ciddi sorunlar oluşturmıcaksa yine de yapabilirim,şerrimden sakının...esmesi lazım =))

Anasınıfında çok uyuz bir çocuktum,şimdi de öyleyim ama çocuk değilim :) zor yemek yerdim,uyumazdım,ama insanları rahatsız etmezdim.kütüphanede en sevdiğim kitap üstünde lunapark ve uzun sarı saçlı kızın olduğuydu.adını hatırlamıyorum.ama o kitabı kimseye kaptırmazdım,emel hoca okurdu ben elimde onunla dururdum.millet okuma saatine geçerdi ben masada hala yemek yiyor olurdum,rezillik.şimdi millet sofraya oturmadan kalkar oldum,büyüdükçe insanlar hep tersine sanırım.sessizdim yine de,üzmezdim kimseyi.annemin arkasından da ağlamadım hiç,inat ederdim arkadaşlarıma ama küsmezdik.anaokulunda hep öğretmen olmak istedim,kılişe çocuk hayalleri.ama ilk çocukluk aşkım o yıldı..özgü vee ikizi vardı,gariplikler hep beni bulucak.özgü ve o- ile başlıyordu diğerinin adı,unuttum. biri sabahçı biri öğlenciydi,diğerinin bi önemi yok :p dikkatini çekmeye çalışırdım hep,yanından yürürdüm bahçede,annesi çok severdi beni ama çok utangaçtı özgü.ne saf ne sempatik şeyler.23 nisanı sevgi yolunda kutlamıştık.onun boyu uzun olduğu için dansta başkasıyla eşleştirmişlerdi,ilk büyük kıskançlığımdır herhalde.sene sonu gösterimizde de asker olmuştu,dişleri yeni yeni düşüyordu,mavi gözlü kıvırcık saçlı.aşk neydi,televizyonda gördüğüm ya da duyduklarım mı yoksa tamamiyle o an içimden geçen şey miydi.aşk tamamiyle kişiye özgüydü ve belki de karşıdakinin sadece varlığı bile gerekli olan tek şeydi.şu an ben benim kızım olmayı istedim,karşıdan bakıp gülümsemek isterdim,benimle bunları,ilk heyecanlarını paylaşmasını.annemle de paylaşırdım,dinlerdi ama ben hep anlattığım şeyleri kabul etmek istemezdim,hayır yani öyle değil aslında böyle,laf ebelikleri...önlüklerimizden pek haz etmezdim,gri siyah çizgili ve kırmızı yakalıydılar,formalardan talihsizlik başından belliymiş :p
Bir ironi de anasınıfından sonraki yaz garip bir şekilde babamın teyzesinin oğluna aşık olmuştum.çok da büyük benden on beş yaş aramız.çok severdi beni,hep oyun oynardık misketlerinin bir kısmını bana vermişti.acaba ondan sonra mı tutulmuştum =) onlara giderdik eve gelirdik,ben tam uyucam döner anneme ben onunla evlenicem derdim.annem ne diyeceğini şaşırırdı da yine mantıklı bir şekilde izah ederdi bana,ama ben inatla onunla evlenicektim.şaka gibi,nasıl atlatıldı hatırlamıyorum,o benim abimdi ve bunu idrak etmem çok da geç olmamıştı sanırım.ama aşk hikayelerimin anneme açıklanmasının uyku öncesi olması tam da şu anda dikkatimi çeken bir olay oluverdi,neyse sevimli şeylerdi hatırlayınca ufacık bir tebessüm beliriyor ağzımın ucunda..emel hocam iyi ki vardı,ayrıca kocaman gümüş yüzüğü hala gözlerimin önünde,bu tür takılara merakımın dürtükleyicisi o muydu diye düşünmeden edemiyorum =)

Bu serüvenden ayrılırken hümeyra bu sefer diyor ki:ben senin çizdiğin gemileri sevdim/yeşil erik yiyişini/yağmurda ıslanmaktan keyif aldım/güneş batımında sana güvenmeyi/ben senin anlattıklarını sevdim/dans eder gibi yürümeni/şımarmayı sevinmeyi öğrendim/sabahalrı güler yüzle uyanmayı/şimdi dizlerim çözülüyor akşamüstleri/o saatler büküyor belimi/gündüzü görmüşüm sende sevgilim/bana bıraktığın geceyi neyleyim

O.0

ho rtla ya n bil inç al tın ın se rüv enle ri "1"

Tam bir cinnet anı dediğimiz zamanlarımız olmuştur mutlaka.hayat monoton gibi görünse de daima bir devinim içinde aslında.ufak bir ruh hali değişimi,aklın karışması ya da ufacık bir sohbette çığırdan çıkma durumuna gelebiliyoruz.insan sürekli kontrollü olamıyor malesef,ki olunsaydı da sıkıcı olurdu,bazen çatışmaktan zevk alıyorum,kendime itiraf etmeliyim.

Bazı anlarda,bu çatışma olsun olmasın,öyle doluyor ki insan içindeki şey,her neyse kademe kademe yükseliyor ve sonunda patlıyor.birikim birikim..rahatsız edici,ki ben çok yapıyorum,tavsiye etmiyorum.evet sabır güzel bir erd
em;ama karşınızdakiler de bunu kullanmadıkları sürece. işte böyle anlarda elime geçen herhangi bir şeyle şayet kimse karşımdaki ortadan kaldırasım geliyor.canilik mi,katillik mi,böyle sevgi,böyle aşk,böyle arkadaş,böyle bir evlat olamaz mı...bence bunun tanımı yok,uygun bir şey bulan olursa paylaşsın,bu derin bir ruh hali göstergesi.o anda ölecek,ben hırsımı alacağım ve birkaç dakika sonra pufff diye yeniden canlanacak.bu kadar basit.

Sanırım hastalıklı bir insanım,evet evet kesin çocukluğuma inilmeli,derin sorunlar var.bu gidişle anlık iç patlamalarım seriye bağlanırsa pek fena sonuçlarla karşılaşabiliriz. =) her şeyin tek sorumlusu benim,kabul ediyorum.


Çocukken kuzenlerimle bahçedeki toprakları kazar,omur şeklinde kemikler bulurduk.belli ki birileri önceden kedileri öldürmüş ve her ne hikmetse oraya gömmüştü.ya da gariplerim bulundukları yerden sızıvermişlerdi toprağın altına.neyse,ancak kedi kemikleri o şekilde olabilirdi,bir köpek olabileceğini hiç düşünmedim.sanırım canlı olsa o kadarcık yere bir köpeğin sığabileceğine inanmayışımdandı bu.ama orası kediler için iyi bi mezardı.sol yanında erik ağacı,sağ yanında şeftali,bir de yediverenler vardı çevresinde,kediler yine dört ayak üstüne düşmüştü,çamurları suyla karıştırır havuz yapardık kazdığımız yerleri,bir
de solucanlar yakalardım,zararsız omurgasızlar,onlara üzülürdüm nedense..

Eski evimizin bahçesinde büyük bir depo vardı.içinden devasa bir çam ağacı geçer taraçadan yükselirdi.keşke orayı hayalimdeki bir yaşama alanına çevirebilseydim.karanlıktı ve eminim böcek kaynıyordu,fare olsaydı bilirdik,sadece çok fazla örümcek ağları vardı,yüzüme değer hapşururdum.rutubet ve ahşap karışımı bir şeyler kokardı.ama yine de gider gezerdim,sepetleri ve alet takımlarını karıştırırdım.silah işi ya
pıyoruz ve depoda mallar da bulunuyordu.boş fişekler bulurdum,kırmızı yeşil beyaz renklerde,parmaklarıma takardım.babamların bisikletleri de orada dururdu.binmeyi denerdim,bir kere düşmüştüm çıkmak için debelenirken ve türkan yenge hırsız sanıp korkmuştu,nasıl kaçtığımı bilmiyorum ama yazarken bile o heyecanı yeniden kı hissettim.balkon duvarındaki doldurulmuş kurt kafasını da unutmamak lazım tabii..değişik geliyordu.üstelik ilginç.annecim çok titizdi ve beni orada görse kıyameti koparırdı,ama bu ayrı bir zevk veriyordu,sizce de öyle değil midir ;)

Kedilerle ne alıp veremediğimiz varsa..altı yaşlarındayım sanırım,bir gün tahtadan bir sandık çaktık ve bir kedi yakalayıp içinde yaşatıcaz,kuzenler de az
değildi.yakaldık kediyi çuvala koyduk nasıl debeleniyor ama,o anda öyle bir bağırmıştım ki,kuzen çuvalı bırakıvermişti elimden.-"kedi öldü kediöldü" diye ağlamaya başlamıştım,annemler duymasın diye kuzenin biri ağzımı kapatıyordu:-"sus be sus yok işte bir şeyi".sonra onlar bu durumdan sıkılıp maç yapmaya gitmişlerdi,kediye karşı kendimi suçlu hissettim ve babannemin cüzdanından para alıp bakkaldan kediye süt aldım,döktüm bir tasa ve bekledim,aklımca ona karşı olan vicdan borcumu ödeyecektim,tabii ki gelmedi,dolandım "pisi pisi" demekten dilimde tüy bitti,ama yoktu.
sevgili kedimen yaşıyor ve ben
i duyuyorsan lütfen affet..



serüven duraklarında eşlik eden Charles Aznavour "Hier Encore"...

4 Temmuz 2007 Çarşamba

Sevgili Eski Dostum;



















Nedense birden aklıma geliverdin..saat 3.33 suları.Perşembeye adım atmış durumdayız 3 saat 33 dakikadır.

Perşembeleri severdik aslında,cumaya yakındı,cumaları özlerdik beraberken,okul çıkışlarını iple çekmez miydik?Metronun orada sebep neyse pineklemeyi ve bunun sonucunda bir hıdırellez günü sana geç kalışımın haklı sebeplerini anlatıp durduğumda sinirden gülerdik.Anılar su yüzüne çıkıverdi.Seninle benzer şeyler severdik,aklıma da oradan geldin çattın zaten.

Geceleri evanescence-Solitude'la korkardık.Susuyor musun,peki ben devam ediyim.Ne diyordum,evet solitude,ürpertirdi beni.Eminim en az senin kadar korkardım bu şarkıdan.Yalnızlığı anlatıyordu,bakar körlüğü,çaresizliği ve de her şarkının az biraz kaderi "imkansızlığı".Senin öncesinde benimse sonrasında yaşadıklarımız aynı şeyler.Kaderini insan kendi seçimleriyle belirlemiyor mu?Ne dersin bu konuda,katılıyorum dediğini duyar gibiyim.Yanında olsam iğrenç espirimle-ha ha ama gülmekten- şeklinde bir eklenti yapacağımı çok iyi tahmin edersin sen.Seni o düşünceli ve derin halinden bir anda alabilirdim,bilirsin.Ve bilirim beni bildiğini,iğrençliğimden iğrendiğini bilirim.Ama severdin sen beni,sevmeyeceğinden hala daha şüphe etmiyorum aslında ve beni en iyi anlayanlardandın,o kadar iyi biliyorum.

Seninle birlikte çizerdik sıkıntıları ve karalardık ardından.Aşklar bitirilmezdi her şeye inat,fazla ciddiye aldık bunları.
Sahil boyunca yürürdük okuldan sonra.Ben deli miydim o zaman?
Sana gelir,kendi evime geri dönerdim gerisin geriye.Mesafe de az değildi hani,otobüsle bilmem kaç durak.İşim gücüm terslikler ve çoğu zaman da gereksiz zımbırtılar.Sahilden kırmızı balonlar bırakırdık,ya da kaçırırdık elimizden,üzülmemek için hatırlamak istemiyorum şimdi sebeplerini.Alt tarafı "cisim" dediğimiz şeylere yüklediğimiz anlamların haddi hesabı yoktu.Gençlik işte.Hem ben deliydim zaten hiç de akıllanmadım ki..Ama seninle "eğlendim" derdim.Dinlerdim,dinlerdin,ama kabul edelim en çok ben dinledim,bu yadsınamaz bir gerçektir.Öss ve gereksiz paragraf kalıpları...Sıkıldın mı yine,seni sıkmak en başarılı işimdi diye hatırlıyorum.

Kumru yemeye kaçalım mı büyüyünce,çocukken hiçbir şey anlamamışım,tadı damağımda o yağmurlu günün.Çılgınlığı seviyorum ya,olmadı ben cipsimi ve dondurmamı alıp sana geliyim,kaynatırız biraz-ne çılgınlık ama-..Neyse ben kola içmiyorum,şeftali suyu tercihimdir ya da su,suyu çok severim biliyorsun,kahvaltıyı bile çay yerine suyla ederim.Portakalı tuzlayıp yerdim de gözünle görene kadar inanmazdın.Biliyorum "insan" dedin yine içinden-bana böyle bir anlam yüklemiştin kendince-.Telefonun çaldığında ekrandaki isim -homo sapiens-.Artık aramıyor değil mi,keza sen de ona öylesin.

Mutlu olup olmadığını bilmiyorum,sadece duyuyorum.Senin için bunu hep diliyorum.Ağlayarak ayrıldık biz son kez ve ellerimizin sıcaklığını hala unutmadım.Gözlerindeki derinliği gözlerimle gezerken hiç kaybolmadım,korkmadım eski dostum.Senin gerçekliğinden şüphe etmedim,sana o kadar inanırdım çünkü.İsimde değildi gerçekler,hissettiklerimdeydi.Hayatlarımızı şekillendiriyoruz artık öyle ya da böyle.Yaşanması gereken şeyler vardı,yaşanmayı bekleyen günler bir o kadar.İçimizdekiler çığ olmuştu yuvarlana yuvarlana.Hep dedim sana sal gitsin daha fazla büyümeden.Olamadı,beklenenler gibi gitmedi hiçbir şey.Alınacak dersler bitmedi henüz,daha yeni başlıyoruz..ve şimdiden sonrası korkutuyor beni..Çok erken miydi geç mi kalmıştı söylenecekler?Susuyorsun değil mi,üzülmüyorum,beklemiyorum,güzel şeyleri hatırlıyorum hep,tıpkı bu vakitlerde aklımın bir köşesine geldiğin gibi.Şimdiyse gitme zamanı..

Her şey için teşekkürler
iyi uykular

26 Haziran 2007 Salı

Ben Susuyorum ,kimsen,Sen Sesini Duyur..

Ayten Alpmanla konuşuyoruz bu gece..

O söylüyor ben dinliyorum,bazen de bir-iki ben bir şeyler diyecek oluyorum,susuyorum.Anıları düşünüyorum birden,belki de geç kalınmışlıklarla kıvranıyorum fark etmeden.İçimden geçenleri biliyor,falıma bakıyor 3 vakte kadar gibi kılişelerle geçiştirmiyor,boşa konuşmuyor,dolu dolu yerinde ve olması gerektiği gibi.Hayal kırıklıklarımdan bahsediyoruz,sıkılıp gülüşlerime yöneliyoruz.Özlediklerimi hatırlıyorum ya da geleceği kuruyorum bir an."Yaşlandım" diye çemkirmeyi ve bunun tesellisini,yanımda kimin olacağını merak ediyorum.Uyurken bana roman okuyacak ya da serin bir akşamda titreye titreye dans edebileceğim..

ararım da seni bulamam
ne olur sesini duyur
unutursa beni deli yüreğin
ne dünüm, ne bugün ne de yarınım olur
yığılırsa üzerime anılar
taşımaz yüreğim son olur

sorarım da cevap alamam
ne kadar sürecek acım
unutursa beni deli yüreğin
ne bu yaz, ne bu kış ne de bahar ilacım
yığılırsa üzerime anılar
birikir, çoğalır acım

senin olan hiçbir şeyi kırıp atmadım
resimleri, mektupları yırtıp yakmadım
yastığımda hala bir tek saçının teli
o gün bugün yatağımda sensiz yatmadım

nasıl olur unutursun sendeki beni
nasıl olur aramazsın tendeki teni
gözüm gibi saklıyorum bendeki seni
o gün bugün hiçkimseye dönüp bakmadım

Şarkı bitiyor,her şey biter hayatta.Fazla yoğunluk var ,gereğinden fazla işliyor beni şarkı,ezgisi gereğinden fazla yıkıyor içimi..O yüzden;ben susuyorum,kimsen,sen sesini duyur..

25 Haziran 2007 Pazartesi

"ADA"nmış Şarkı...




Özlenen ve gidilemeyen yerler projesi haline gelen gezi planlarımızdan bir diğerini de dün gerçekleştirdik nihayet.. Sıcaklarla boğuşurken,püfür püfür esen ada vapuru sefamızla,projemizin 4. ayağı Büyükada'daydık...Yine hafızalardan silinmeyecek anılarla dolu, sımsıcak insanlarla ciddi sıcak koca bir gün geçirdik..

Burhaniye Cemiyet Hayatının renkli simaları :) Burcu,Selin ve Neslihan'ın da İstanbula gelişiyle gezimiz daha bir canlı ve renkli hale geldi elbette ki .
Sevgili insanlar erinç,irem,buğra,emir ve betüş'e de bu güzel gün için teşekkürlerimi sunuyorum..
. Emeği geçenler...adını Duman koyduğum sevgili kedi,erinç petshop,halay çeken türbanlı arkadaşlar,köşkler,aşıklar ormanı,faytoncu amcalar,adalar vapuru,kumpirci dede,yol üstündeki cami(Burcu bilir),vapurda çay simit,ada dönüşü vapur maceraları(limon sıkacağı satan abi,bıçak satan amca ve vapur kalabalığı(?!) ),kaynamış mısır,dondurmalarımız,Neslihan ın taklitleri,vitrindeki yeşil elbise,hatırla sevgili köşkleri,kahkahalarımız,sohbetlerimiz,geyikleirmiz ve fotoğraf çekimlerimizle ada olup geldik evlerimize...emeği geçenlere girme hakkını jeton fiyatlarını 5,5 ytl yaparak yitiren İDO ya da deriiin saygılarımı iletiyorum.
Ayrıca ada gezimize dahil olamayan,şu an Ege'nin incisi İzmir'de belki de kordon sırtlarında keyif yapan(!) insan Övgü'ye de buradan öpücüklerimizi yolluyoruz...Ada sahillerinde bekliyorum her zaman yollarını gözlüyorum öfffküü =)
Gönlünüzce kalın..

"Hatırla Sevgili'den Ahmetlerin köşkü.Şu an Selin 'in çığlıkları bir kez daha yankılandı kulaklarımda"

24 Haziran 2007 Pazar

Amy Lee said: "MERHABA TÜRKİYE"



Dolu dizgin yaşanan,tatlı yorgunluklarla geçen günlerin içindeyim şu sıralar..Erinçlerde finallerin bitmesiyle yapılan mangal keyfimiz,ardından Aya İrini'deki King's College kilise koromuz vee bugünkü EVANESCENCE konseriyle şahane anılar...
Erinçlerden çıktım,eve geldim hazırlandım ve dayımcımla beraber taksim üzerinden Kuruçeşme Arena'ya doğru yola çıktık.Turkcell başarılı işler yapmış yalnız-reklamlar :)- Ayrıca arenanın boğaza nazır olması da ayrı bir olay.Neyse gittik,sevgili Ozan Abi'nin bize ayırttığı davetiyeleri aldık ve hiç sıra beklemeden girdik içeri.Kontrol panelinden geçerken dayımın fotoğraf makinasının profesyonel olmasından ötürü alınmaması sinirlerimizi bozsa da,buna çok aldırmayarak pillerini teslim edip konser alanına girebildik nihayet.Atmosfer,insanlar hoştu.Gençlik tam bir rocker modunda giyinişi makyajıyla rengarenkti.Sıradışı olmak kolay değil elbette.Bazen ben de şaşırıyorum gençlik nereye gidiyor nedir bu hal diyorum;ancak herkes nasıl mutlu olacaksa öyle yaşasın yaşamalı da,zevkler tartışılmaz değil mi :) (bkz. yeşil saçlı şenay)
Bu düşüncelerin ardından birden aklıma sevgili İrem'in de konsere geleceği geliverdi.Hemen haber verdim ve buluştuk.O da abisiyle gelmiş.Tolga Abi dünya tatlısı insan iyi bir kazanım oldu :) 2 saatlik bir bekleyişin ardından,ön grup Gripin ile gerçekten güzel bir ısınma yaşadık.Bu sene iyi bir çıkış yaptıklarını düşünüyorum.Özellikle "Zor Geliyor" şarkılarının yeri bende başkadır.Gripin'in ardından İremle boğaza karşı oturup dertleştik biraz..Sanırım dertler insanların yakınlaşmasında ciddi bir başrol.Ayrıca bu cümlemle de nasıl bir tezattır ki dert ve yakınlaşma,biri eksiltirken biri artırıyor insanı,hep derim hayat dengelerden ibaret =)
Nihayet kısa bir aradan sonra Evanescence geldi çattı.Amy Lee için kaprisli falan dediler ama,tam vaktinde sahnedeydi oradan bir helali hak etti.Girişler yeni albümdendi,kültler de unutulmadı tabi misal My Immortal =) Performansı zaten dillere destan bir kişilik.Hepimiz büyülendik.Ancak tek gariplik konser 1 saat 15 dk sürdü ve hayıııırr olamaaaz şeklinde yıkıldık.Bağırdık çağırdık;ancak insanlar da sanki daha önceden konsere gelmemişçesine şuursuz bir şekilde alanı terk etmeye başladılar.Ayıpladık yani :) Boynumuz bükük alanı terk ederken -1 saatlik bir ziyafet yaşadık en azından- diye ödünledik kendimizi,ancak gerçekler tokat gibiydi tabii =)
Konserimizin ardından cümleten Kuruçeşme'den Beşiktaş'a yürüdük.Trafik felçti çünkü.Efendiiim dile kolay Ortaköy falan geçti bu ayaklar gece gece..Sonra Eminönü otobüsü+taksi yapmayı planlayarak şuursuzca otobüse binmiş bulunduk ve saatin 12'ye 5 kala olduğunu görünce indik,malum gece tarifesi..Bindik taksimize gidiyoruz,şehrimin nadide semtlerinden Balat sırtlarında yanımızdan geçen bir araç resmen arabanın içine kadar su sıçratmasın mı? Olaylar üst üste :) Öyle ya da böyle gecemiz bitti tabi ki,tatlılıklarla talihsizliklerle..Birtanecik dayım iyi ki varsın :) emeği geçen herkese her şeye saygılar sevgiler...gönlünüzce kalın.