3 Aralık 2007 Pazartesi

Biz mi "yumurta"yı anlayamadık,"yumurta" mı bizi anlayamadı?


Bugün bahsettiğim üzere nihayet merakla görmek istediğim Yumurta filmine gittim.Basında birçok eleştiriye maruz kalan film,nasıl oluyor da halkımız ve eleştirmenlerimiz tarafından beğenilmezken yurtdışında ve diğer festivallerde ödüllere doyamıyor?Üstelik Altın Portakal'dan da 6 ödülle,en iyi film seçilerek ayrıldı.

Yumurta Semih Kaplanoğlu'nun tamamiyle kişisel bir film diye tabir ettiği bir üçlemenin son filmi,işin türkçesi film tersten gidiyor.Yumurta,Süt ve Bal şeklinde.Yusuf karakterinin çocukluktan,olgunluğa ve orta yaşa geçiş sürecini anlatıyor filmler.Açıkçası film biraz sanat kaygısının ön planda olmasıyla halktan uzaklaşıyor gibi.Belki de teknik anlamda mükemmeldir,bu konuda fazla bilgim de yoktur zaten.Duygular çok fazla hissettirilmiyor,görselde donukluk hakim,bu sebeple de biraz derin karakterler mevcut bana göre.

Mesela Yusuf gayet de görünenden farklı bir görüntü çiziyor.İçindeki fırtınalar,doğup-büyüdüğü yere olan nefreti,orayı terk edişi,başarısız bir şair oluşu ve bilinçaltına ittikleri vs gibi..Ayla desek daha gizemli,aslında bende inanılmaz bir merak duygusu uyandırdı film,serinin diğer filmlerini bekliyorum bunun için.Her ne kadar olumsuz eleştirilere maruz kalsa da,filmde inanılmaz bir bilinçaltı sergileniyor.Neticede ben bir eleştirmen değilim sadece bir izleyici olarak dile getirebiliyorum fikirlerimi,doğrudur yanlıştır yoruma açık ne de olsa (haddimi aşmak istemem eheheh)..


Yumurta,kokulu bir besin neticede,hatta çoğumuz tarafından da pek sevilmeyen besinlerden maalesef ki (hiç dayanamaaam) Acaba olay bunun üzerinde gelişiyor olabilir mi diye düşünmeden de edemedim.Çocukluğunda bazı şeylerin itilmişliği,uzaklaşma isteği,kaçma duygusu filmde yadsınamaz bir şekilde görülebiliyor bana göre.Bunların bir simgesi olabilir.Yumurta'da Yusuf un annesi vefat ediyor,nefret ettiği yere geri geliyor,eski aşkını görüyor vs..Süt de keza kokusundan ötürü gayet de bilinçaltına bazı şeyleri yer ettirebilecek bir şey.Tabii daha o bölümlerde neler olacağını görmedik.Bal desek; çocukluk dönemi gibi bir şey,sorunların farkında olmadan,fütursuzca yaşamak,ancak sorun cereyan ettiğinde de aslında en çok yara alan ve etkilenilen bir dönemde olmak gibi geliyor bana.Kokular ve tatlar insanı çok fazla etkileyen algılar gibi...Yani Yusuf karakterine göre su yüzünde olanlar aslında;sadece buzdağının görülebilen kısmı,altındaki büyük kütlede neler yattığını bazı noktalarda gayet iyi kestirebiliyorsunuz.Misal;adak adamaya inanmadığını söylese de;bazı şeyleri halletmeden içinin rahat etmemesi.Filmin bir sahnesinde gülen birçok insan oldu,köpekle ağladığı yer.Bense tam tersine Yusuf'u en çok orada gördüm.En çaresiz,yalnız,karmaşık,kazanamamış ve korkak olduğunu.Sahnenin bende uyandırdıkları böyleydi ve hiç de komik gelmemişti.Elbette ki bir sanattan bahsediyoruz,verdiklerinden çok bizim ne aldığımızın önemi daha fazla bana göre.

Genel anlamda içinde birçok derinlik barındırsa da bana göre,izleyiciye pek fazla bir duygu hissettirilemiyordu.Filmin,her şeye rağmen sanat için sanat yapma inancına dayandığını düşünebiliriz,en azından şimdilik,diğer bölümleri izlediğimizde belki de tam rayına oturacaktır bazı şeyler.Ancak oyuncuların başarısı kaçınılmazdı,Nejat İşler,Saadet Işıl Aksoy..özellikle de doğal-yerel oyuncular.Tireli teyzemler hatrımda fazlasıyla yer etti.hele ki birinin;"sigara bırakılıı mı hiç" deyişi =) ve küçük çocuk da gerçekten hafızama kazınmış durumda.


Hiç yorum yok: